ABİYE TASARIMCILARI Abiye Tasarımında Bir İmza EMİN HAMARAT
17 Mart 2020

“Osmanbey, bugün Türkiye’de abiye modasına yön veren özel bir yere sahip. Bizim işimiz moda! Ya piyasanın önünde olacaksınız ya da bu işe hiç soyunmayacaksınız. Osmanbey’de başarılı olmak isteyen bir firmanın, her şeyden önce iyi bir ekiple çalışması gerekir.”

 

“Osmanbey gerek lokasyonuyla gerekse sahip olduğu firma ve markalarıyla çok özel bir ticaret bölgesi. Burada faaliyet gösteren firmalar, vitrinleri ve mağazaları ile üzerlerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Sokaklarının da bir moda merkezi olarak ele alınıp yeniden tasarlanması gerektiğini düşünüyorum.”

 

Osmanbey’in önde gelen abiye firmalarının yanı sıra İpekyol gibi ulusal bir markanın tasarımcılığını yapmış olan Emin Hamarat, hem okullu hem alaylı bir tasarımcı olarak mesleğinin hakkını veren özel bir isim. 1980 yılında Ordu’nun Ünye ilçesinde doğan deneyimli tasarımcı, Marmara Üniversitesi Moda Tasarımı Bölümü öğrencisiyken, tasarımcı asistanlığı yaparak mesleğe adımını atmış. Bu sırada bir kumaşçıda tesadüfen, Laleli’de faaliyet gösteren Prestijli firmasının sahibi rahmetli Mehmet Kara ile tanışan ve onunla çalışmaya başlayan Emin Hamarat, bir süre sonra sadece abiye tasarımı yapmak istediğine karar veriyor. Paula Richi için hazırladığı abiye koleksiyonu ile Osmanbey piyasasına geçen tasarımcı, devamında Viore (Baş Company), İpekyol ve Ataker Group gibi piyasasının önde gelen markalarıyla başarılı koleksiyonlara imza atıyor.

En son, Lagonsa için 2020 İlkbahar/Yaz koleksiyonu hazırlayan Emin Hamarat’a merak ettiklerimizi sorduk.

 

Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Mesleğe nasıl başladınız?

Marmara Üniversitesi Moda Tasarımı bölümü mezunuyum. Üniversite yıllarında Türkiye’nin önde gelen bir moda tasarımcısının yanında asistan olarak mesleğe adımımı attım. Bu sırada, tesadüfen bir kumaşçıda rahmetli Mehmet Kara ile tanıştım ve onun Laleli’de faaliyet gösteren firması Prestijli Adres’in tasarım departmanında çalışmaya başladım. Ağırlıklı olarak günlük giyime yönelik elbiselere yer veren bu firmada, ben gündüzden geceye geçebilecek şık elbiseler tasarlıyordum. Bu sırada ben ışıltıyı ve tek parça elbise giymiş salon kadının gösterişli siluetini sevdiğimi fark ettim. Çünkü, tasarımlardaki detaylarda hep süslemelere, el işçiliğine, ışıltıya ve aksesuara yöneliyordum. O zamanlar etekler, ceketler daha revaçtaydı, piyasada henüz abiye giyim üzerine çalışan bu kadar çok firma yoktu. Buna rağmen ben kalbimin sesini dinledim ve “Sadece abiye tasarımı yapmak istiyorum,” diyerek bu alana yöneldim. Sonrasında Paula Richi ve Viore (Baş Company) gibi abiye piyasasının önde gelen markalarında baş tasarımcı olarak abiye koleksiyonlar hazırladım. Devam eden süreçte ise Türkiye’nin önde gelen markalarından İpekyol’da üç yıl çalıştıktan sonra Ataker Group’a geçtim ve bu böyle devam etti. Firmalara çalışırken daha çok kitlelere hitap eden ticari yönü olan tasarımlar üzerinde çalışıyordum, fakat bunun yanında vakit buldukça sanat ve cemiyet hayatından kimi isimler için kişiye özel tasarımlar da yapıyordum.

 

İpekyol gibi ulusal marka için tasarım yapmak farklı mıydı?   

İpekyol’un oturmuş bir kimliği ve kendine has bir çizgisi var. Hayal gücünüzü o sınırlar içinde kullanmak durumundasınız; çizginin dışına pek çıkamıyorsunuz. Genelde sezon için belirlenen bir tema vardır ve tüm tasarım departmanı onun üzerinde çalışır. Osmanbey piyasası öyle değil, tasarımcıya daha özgür bir alan bıraktığı için bana heyecan verici geliyor. Yeri geldiğinde koleksiyonu tek başına yürütebiliyorsunuz.

 

En son hazırladığınız koleksiyon hakkında bilgi verir misiniz?

Piyasanın önde gelen abiye markalarından Lagonsa için 2020 İlkbahar/Yaz koleksiyonu hazırladık ve İstanbul’da Fashinoist’te lansmanını yaptıktan sonra if Wedding Fashion İzmir’e katıldık. Yaklaşık 300 yeni modelden oluşan abiye koleksiyonunu coğrafik bir sınıflamaya giderek dört farklı ‘line’ üzerine kurguladık. Mesela koleksiyonun yüzde 30’unda Avrupa ülkelerinin beğenileri ve giyim alışkanlıklarını dikkate alarak daha sade ve şık tasarımlara yer verirken, yüzde 25’inde Ortadoğu’nun da dahil olduğu Asya ülkelerinin beklentilerine yönelik daha ışıltılı, taşlı ve işlemeli modellerden oluşturduk. Yine aynı şekilde iç piyasaya yönelik hazırladığımız yüzde 25’lik kısmında bizim kadınlarımızın özel günlerde giyebilecekleri tasarımlara yer verdik. Kalan yüzde 20’lik bölümünü ise Laleli piyasası için hazırladık.

 

2020 İlkbahar/Yaz sezonu abiyelerinde neler öne çıkıyor?

Kendi hazırladığım koleksiyondan hareketle söylersem, 2020 İlkbahar/Yaz sezonu abiye kıyafetlerin renk paletinde hardal, limon sarısı gibi sıcak renkler öne çıkıyor. Bunun yanında sezonun klasik rengi olarak kabul edeceğimiz vizon tonları var. Kendinden desenli hareketli kumaşların ağırlıkta olduğu koleksiyonda, tül ve fırfır gibi romantik stiller ile farklı katlama teknikleri bulunuyor.

 

Sizin koleksiyonlarınız ayırt edici özelliği nedir?

Abiye bir kadını en iyi gösteren özel bir kıyafet olduğu için onun en güçlü silahı olduğunu düşünüyorum. Abiye kıyafet giyen bir kadın, bulunduğu ortamda fark edilmek ister. Kusurları gizleyen, güzel taraflarını vurgulayan şık bir elbisenin içinde rahat ediyorsa, bu onun kendisini iyi hissetmesini sağlayacaktır. Ben de tasarım yaparken tamamen buradan hareket ediyorum. Kadın hatlarını iyi bilen bir tasarımcıyım ve elbiseyi yaparken çizgileri iyi yakalıyorum. Benim yaptığım koleksiyonlar genel olarak abartıdan uzak, güncel siluetlere ve renklere uygun sade ve şık tasarımlardan oluşur. Bir de dekolteyi seviyorum ve detaylara önem veriyorum.

 

Bir koleksiyona başlarken nereden başlıyorsunuz ve nasıl ilerliyorsunuz?

Benim koleksiyonlarım daha çok ticari koleksiyonlardır. Bu yüzden koleksiyon hazırlarken önce çok iyi bir analiz yapıyorum. Geçmiş koleksiyonda neler yaptığımızı ve pazardaki performansını değerlendiriyorum. Eksiklerimizi çıkararak yeni sezonda hedeflediğimiz bölge veya ülke pazarları için neler yapabileceğimi belirliyorum. Çizgiler netleştikten sonra kumaşları da buna göre seçiyorum. Avrupa pazarı ile Ortadoğu pazarı için kullanılan kumaşlar bile fark edebiliyor. Yani müşteri kitlesinin beklentilerini anlayıp ona göre hareket ediyorum. Sonra eskizler, kalıp çıkarmalar ve provalarla yavaş yavaş koleksiyon oluşmaya başlıyor.

 

Uzun süredir Osmanbey’desiniz ve abiye giyimin gelişim çizgisini yakından görüyorsunuz. Bu kadar ülkeye ihracat yapıyor olmamıza rağmen Lübnan’da olduğu gibi henüz küresel anlamda bir abiye tasarımcımızın olmamasını nasıl açıklıyorsunuz?

Öncelikle şunu söylemek istiyorum; ben Osmanbey’de mesleğini icra eden tasarımcıların hepsini çok başarılı buluyorum. Çünkü rekabetin oldukça sert olduğu, zor bir piyasa. Firmalar bu rekabetin içinde olabilmek için her şeyden önce güçlü bir koleksiyon hazırlamak zorunda. Böyle bakınca tasarımcılara büyük iş ve sorumluluk düşüyor. Belirli bir süre zarfında, sınırları zorlayarak çok sayıda yeni model çıkarıyoruz ki bu modellerin hem benzersiz hem yenilikçi hem de satılabilir olması gerekiyor. Osmanbey piyasası bugün geldiği noktada Türkiye’de abiye modasına yön veren özel bir yere sahip. Buna rağmen bizden küresel anlamda bilinen bir abiye tasarımcısı veya markanın çıkmamasının, Türkiye’de tasarım kültürünün yeni yeni oluşmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Osmanbey’e bakınca, genel olarak firmalar sezonu kurtarma derdinde. Birkaç firma dışında tasarımcıya sadece sezon için koleksiyon hazırlarken ihtiyaç duyan firmalar var. Oysa markanın da tasarımcının da bir çizgisi vardır ve kurulan ilişkiler uzun soluklu olursa bu iş birliği ticari fayda sağlayacak bir kimliğe dönüşecektir. Her seferinde başka bir tasarımcı ile çalışmak hem riskli hem de marka kimliğine zarar veren bir yaklaşım. İyi bir tasarımcıyla uzun süre çalışan markaların kendine özgü bir çizgisi oluşacaktır. Bunun dışında, tasarımcılar burada ortalama 250-300 model gibi olağanüstü bir adete ulaşmak zorunda ki sezon boyunca buna yeni modeller de ekleniyor. Tasarımcı, bu kadar çok modeli belirli bir sürede yetiştirmek zorunda olunca, doğal olarak kreatif açıdan ihtiyaç duyulan süreyi kullanamıyor.  Yani, Osmanbey’de çalışan bir tasarımcı, seri üretime uygun hızlı ve pratik bir yaratıcılık geliştirmek zorunda kalıyor. Ayrıca, buradaki düzen, arkadan yeni abiye tasarımcılarının gelmesine de pek müsaade etmiyor. Firmalar, emin adımlarla ilerlemek istediğinden yeni bir tasarımcıya şans vermek yerine piyasada kendini kanıtlamış tasarımcılarla çalışmayı tercih ediyor. Çünkü firmaların bir sezonu dahi riske atacak lüksü yok. Dolayısı ile piyasa aynı tasarımcılar etrafında dönüyor. Yeni tasarımcının bunu kırıp kendini kabul ettirmesi biraz zor. Abiye firmaları artmasına rağmen yeni tasarımcılar ortaya çıkmıyor maalesef.

 

Moda tasarımı branşlarında abiye tasarımı diye ayrı bir bölüme ihtiyaç var mı sizce?

Olabilir tabi ama şunu belirtmekte fayda var: Hali hazırda moda tasarımı konusunda eğitim veren birçok özel ve kamu kurumu var. Fakat kendine özgü tasarım, üretim proseslerine sahip olan Osmanbey’de çalışmak isteyen bir tasarımcının okulda edindiği teorik bilgilerle burada hemen başarıyı yakalayabileceğini sanmıyorum. Eğitim çok önemli olmakta birlikte daha çok teoride kalıyor. Burada çalışacak tasarımcıların buranın mutfağında pişmesi çok önemli. Eğitim alsa bile bir iki yıl bir tasarımcının asistanlığını yapıp piyasayı kavraması; atölyeleri, kumaşçıları, aksesuarcıları firmaların ve pazarın beklentilerini öğrenmesi gerekiyor. Osmanbey’de bir tasarımcının satış adetlerini yükseltmesi onun başarısı için önemli bir kriterdir. İyi bir tasarımcı hazırladığı koleksiyonlar ile ‘ticari ürün nasıl yapılır,’ sorusunun cevabını veriyor olması lazım.

 

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Osmanbey’de başarılı olmak isteyen firma, her şeyden önce iyi bir ekiple çalışması gerekir. Doğru ekiple çalışan firma mutlaka karşılığını alacaktır. Bizim işimiz moda! Ya piyasanın önünde olacaksınız ya da bu işe hiç soyunmayacaksınız. Yaklaşık 16 yıldır Osmanbey’deyim. Burası artık benim evim gibi. Kumaşçısından, firma sahiplerine, çalışanlardan meslektaşlarıma kadar hepimiz birbirimizi tanıyoruz; aynı lokal içindeyiz. Aynı zamanda güzel bir rekabet de var. Osmanbey’in bence en büyük özelliği her sezona yeniliklerle girmesi, değişen taleplere hemen cevap verecek dinamik bir organizasyona sahip olması. Burası gerek lokasyonu, gerekse sahip olduğu firma ve markalarıyla çok özel bir ticaret bölgesi. Burada faaliyet gösteren firmaların ışıl ışıl vitrinlerine, mağazalarına, hazırladıkları özenli koleksiyonlara bakınca hepsinin üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını görüyoruz. Ama sokaklar hâlâ sorunlu. Bozuk kaldırımlar, düzensiz yollar, görüntü kirliliği yaratan tabelalar buraya hiç yakışmadığı gibi bölgenin imajını da zedeliyor. Osmanbey sokaklarının bir moda merkezi olarak ele alınıp yeniden tasarlanması gerektiğini düşünüyorum. Bunun çok büyük bir maliyetinin olduğunu da sanmıyorum. Osmanbey’e gelen ziyaretçilerin kendilerini iyi hissedeceği çok daha nezih, şık bir atmosfer yapılabilir. Ben kendi adıma, bu konudaki girişimlere seve seve destek olurum…

 

Teşekkür ederiz….

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR Diğer Yazılar